Çalışma biçimimiz, çalışma alanlarımız, ofisler, çalışma saatleri, iş hayatı değişiyor. Dünyanın değişmesine paralel olarak. Nasıl mı?

The B Team ve Virgin Unite birlikte bir araştırma yapmışlar. Araştırmanın konusu geleceğin çalışma şeklinin ne olacağı. Farklı sektörlerden liderlerin görüşleri alınmış. Teknolojik ve global değişime paralel olarak gelecekte çalışma şartlarının nasıl olacağı, farklı kuşakların birarada nasıl çalışacakları, geleceğin liderlerinin nasıl olacağı, organizasyon yapısı ve refah düzeyleri değerlendirilmiş. Gerçekten ufuk açıcı bir çalışma. Şimdi izninizle bir miktar ülkemizdeki durumla da kıyaslayarak rapordan birkaç bölüme yer vereceğim.

Mutlu bir iş hayatı için değişim

Teknolojik gelişmeler çalışanları yepyeni bir yolculuğa çıkarıyor.

 Zaman, Mekan Sınırını Ortadan Kaldıran Globalleşme

Rapor gelecekte teknolojiye bağlı iş modelleri kurgulayabilen işletmelerin başarılı olacağını söylüyor. Teknolojiyi kullanarak yeni sektörler, hizmetler yaratabilen işletmeler rekabet koşullarını da göz önüne alarak kazançlı çıkacak.

Bu bölümde Hindistan ve Türkiye’yi kıyaslamak uygun olur sanırım. Bilgi Teknolojileri alanında ülke olarak yıllardır en büyük hayalimiz yurt dışına ihracat yapacak düzeye gelebilmek. Türkiye’de iş gücünün iş verene çok yük yüklemesine de bağlı olarak bu alanda rekabet edemediğimiz söylenir yıllardır. Bu “mazaret” bir miktar doğru da, hak veriyorum ama bunun değişmesi veya tolere edilebilir bir düzeye gelmesi için de gerçekten sağlam bir şey yapılmadığı ortada. Diyelim bu engeli aştık, gerçekten bilgi ihraç edebilecek düzeyde miyiz, bunu da sorgulamak lazım. Hindistan örneğine bakalım şimdi, evet iş gücü maliyeti Türkiye’ye oranla daha düşük ama bilgi/sunulan hizmet vb. alanlarda da bizden daha avantajlılar.

Rapor bu alanda neler öngörüyor?

Raporda bulut teknolojisi ve birbiri ile kolayca bağlantı kurabilen iletişim araçları sayesinde zaman ve mekan sınırının giderek ortadan kalkacağına değiniliyor. Amerika’da bir New York’lunun iki sokak ötedeki pizacıya sipariş vermesi için Hindistan’da bir call-center’ı araması gibi örnekler çoğalacak.

Sorunların çözümü için departmanlar başka şirketlerin departmanlı ile işbirliği yapacak, çalışanların çalışma saatleri hizmet verdikleri global ortağın iş saatlerine göre yeniden düzenlenecek vb öngörüler. Aslında hizmet sektörü için Türkiye’de ne kadar büyük bir potansiyel olduğu düşünülürse gelecekte güzel fırsatlar yaratmak mümkün. Bu maddede anahtar kelime “İşbirliği„

Çok Çalışmak mı, Akıllıca Çalışmak mı?

Yukarıdaki başlıktaki sorunun cevabı her devirde aynı. Akıllıca çalışmak çok çalışıp az şey üretmekten her devirde üstün. Peki bugüne uyarladığımızda bu nasıl mümkün olacak?

Steve Jobs her zamanki ezber bozan, şahane laflarından birinde şöyle demiş: “Teknoloji hiçbir şeydir. Iyi ve zeki insanları bulur ve onlara doğru araçları verirseniz, bu araçlarla muhteşem şeyler yapabilirler.„

Araştırmada Steve Jobs’ın perspektifinden çalışma hayatına bakılıyor diyebiliriz. Akıllı, yaratıcı, ezber bozan, sorgulayan çalışanlar geleceğin gözdeleri. Çalışma biçimleri içinse şöyle bir şey öngörülüyor: Bu akıllı insanlara işi vereceksiniz ve onlar sabah 9 akşam 6 benzeri bir mesai dilimine bağlı kalmaksızın ve hatta mekandan da bağımsız olarak işi istediğiniz tarihte teslim edebilecek şekilde çalışıp bitirecekler.

Gene ülkemizdeki mevcut duruma ve gelecekte bunun uygulanıp uygulanamayacağına bir bakalım isterseniz. Bu konuda Türkiye’de bir araştırma yapılmamış ama hepimizin bildiği kadarıyla uzaktan çalışma modelini kullanma açısından oldukça geriden geliyoruz.

Diyelim bu model yaygınlaştı, bu defa da uzaktan çalışanın 7/24 online olmasını isteme gibi bir potansiyele sahibiz ki, bu maddedeki hayal ülkemiz için neredeyse korkutucu olmaya başlayabilir. 🙂 Çok uzun çalışma saatleri ile çalışıyoruz. Pek çok küçük işletme çalışanlarını haftanın 6 günü çalıştırıyor. İş/yaşam dengesi açısından OECD raporlarında oldukça gerilerdeyiz, hatta sonuncu ülkeyiz. Takdir edersiniz ki bu maddede bahsedilen uygulama yenilikçi bir bakış açısı gerektiriyor. Hatta Türkiye şartları için değişim denilebilecek boyutta bir yenilik. Karamsar olmamak, değişimin mümkünlüğüne inanmak değişimin ilk adımı diyebiliriz. Ülkemizde şartlar şu anki mevcut durumun ve gelecek öngörülerinin oldukça gerisinde olsa bile, bu değişime inanmak, gerekliliğini her müsait ortamda dile getirmek bireysel olarak yapılabilecekler. Dilerseniz rapordaki öngörülerle devam edelim.

Raporda Akıllıca Çalışmak başlığında çalışanın refahı üzerinde duruluyor. Çalışanların zaman ve mekandan bağımsız hale gelmesi ile iş ve yaşam dengesi üzerinde olumsuz etkiler de olabileceği ve bunların azaltılması gerektiğinden bahsediliyor. Bu olumsuz etkiler neler; çalışanlardan sabah 9 akşam 5 bir mesai saati gibi online olmalarının beklenmesi ve/ya sürekli sabit bir lokasyonda olmalarının istenmesi gibi örnekler. Mobil teknolojilerin devreye girmesi ile çalışanın mekandan bağımsız hale gelmesi ve yapılacak işbirlikleri ile iş yükünün hafifletilmesi, bu sayede daha kısa sürede daha verimli iş yapılması hedefleniyor. Çalışanın duygularına ve refah düzeyine bundan 2 yıl önce katıldığım 1 Mart Gelecek Günü etkinliğinde de değinildiğini duymuştum. Sağlam/tatmin edici bir işin sağlam bir refah düzeyi ile mümkün olabileceğine inanan futuristler, gelecekte çalışanlarının duygularını anlayan ve onlara kendilerini huzurda hissedebilecekleri işletmeler yaratabilen firmaların başarılı olacağına değiniyordu. Bu raporda da durum benzer.

iş hayatında çalışma biçimi değişiyor. Esnek saatlerle çalışma biçimi daha çok tercih ediliyor.

Esnek çalışma saatleri ve belli bir lokasyona bağlı kalmadan çalışma yaygınlaşacak.

 Farklı Kuşaklar Bir Arada Çalışacak

Raporda emeklilik yaşının artacağından ve bu duruma bağlı olarak da 4 hatta 5 kuşağın bir arada çalışacağından bahsediliyor.

Dilerseniz önce bu durumun neden böyle olduğunu raporda anlatılana göre aktaralım, sonra ülkemizdeki duruma değinelim.

Raporda emeklilik yaşının 80+ yaş civarına kadar uzayabileceğinden bahsediliyor. Geçmiş yıllarda 65 olan emeklilik yaşı artık günümüz için erken bir yaş olarak görülüyor. Bunun 2 nedeni var, birincisi günümüzün 65 yaşının geçmişe oranla sağlık açısından daha dinç oluşu. İkinci neden de geçmiş yıllardaki emeklilik maaşlarının günümüze göre daha yüksek oluşu. İkisi de çalışmaya devam etme isteği uyandırıyor.

Rapor Amerika’da yapıldığı için, emeklilik yaşının uzamasına paralel olarak bu durumun iş hayatına ne şekilde yansıyacağına değinilmiş. İş gücüne ihtiyacın her geçen gün artacağı ve yeni mezun olan gençlerin bu açığı kapatamayacağı düşünüldüğünde emeklilik yaşının uzaması işveren açısından olumlu bulunmuş. Bu kuşakların bir arada verimli çalışabilmesi için de kuşakların tek tek beklentilerine yer verilmiş.

60-80+ yaş arası kuşak daha çok koçluk veya danışmanlık yapmak istiyor, esnek çalışma saatleri ile çalışmak istiyor. Bu kuşak için sadakat ve deneyim kuşağı denilebilir.

50-60 yaş arası kuşak daha çok sosyal sorumluluk projelerinde çalışmak istiyor. Organizasyon içinde ise bireylerin kişisel gelişimi için bir şeyler yapma isteğinde. Bu kuşak için en önemli şey iş ve yaşam dengesi, işin özel hayatlarının önüne geçmesini istemiyorlar.

35-50 yaş arası X kuşağı. İş ve yaşam dengesini kendilerinden bir önceki kuşaktan daha fazla önemsiyorlar. Onların için en önemli şey denilebilir. Yatay yapılanmayı bunun yanı sıra matriks sorumlulukları tercih ediyorlar. Bireylerin kişisel gelişimlerinden kendilerinin sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Işbirliği ve ekip çalışmasına yatkınlar. Sorumluluğu otoritenin almasını istiyorlar. Iş yerine değil, insanlara sadıklar. Bir iş yerinde ortalama çalışma süreleri 5 yıl.

Şu an 20-35 yaş arasında olan Y kuşağının değer verdikleri; işbirliği, fırsat dolu işler, ekip halinde ve eğlenerek çalışmak, kişisel gelişim. İş-yaşam dengesi bu kuşakta bir öncekinde olduğu kadar net değil. Ve anlamakta en zorlandıkları kavramlardan biri kariyer basamakları kavramı. İşyerinde sadakat bu kuşakta giderek azalıyor. Bir işyerinde en fazla çalışma süreleri 3 yılı geçmiyor.

Ve Z kuşağı. Şu anda 0-18 yaş arasında olanlar. Uzaktan çalışmak, geri bildirim, kişisel gelişim, esneklik ve hızlı kariyer gelişimi en değer verdikleri/verecekleri kavramlar. Teknoloji ile doğdukları için bilgiye büyük hacimlerde ve kısa sürede ulaşma yetenekleri gelişmiş. Sabırsızlar. Hemen cevap almak istiyorlar. Girişimci ruhları çok yüksek, pek çoğu kendi işini kurmak istiyor.

Araştırmada tüm bu yukarıda anlatılan kuşakların bir arada nasıl verimli çalışacağına ve bunun iş hayatına, ekonomiye ne şekilde olumlu yansımaları olacağına değinilmiş.

Şimdi de ülkemiz üzerinden bu başlıktaki konuya bakalım. Ne yazık ki tablo rapordaki kadar umut verici değil. Her ne kadar bizde de emeklilik yaşı 65 olsa da, bu yaşa kadar aktif çalışma hayatının içinde kalabilmek çok zor. Bunun en önemli nedeni işsizlik olarak gösteriliyor. Gene işsizlik neden gösterilerek yeni mezunların işgücüne dahil edilmesindeki oran da giderek azalıyor.

Bana kalırsa aslında tam da bu bakış açısı verimsizliği beraberinde getiriyor denilebilir. Neden diyeceksiniz? Anlatmaya çalışayım.

Ülkemizde işsizlik oranı gelişmiş ülkere göre epey yüksek, bu bildiğimiz bir gerçek. Ve bir diğer gerçek de bu durumu işverenlerin eleman seçmede kendi yararlarına kullanmaya çalıştıkları tabiri caizse bir “fırsat „ olarak görmeleri. Bunu nasıl yapıyorlar? Ilk aklıma gelen iş ilanları. Herhalde bir araştırma yapılsa iş ilanlarında dolayısıyla da iş yerinde yaş ayrımcılığı yapma konusunda Türkiye dünya klasmanında pek de sevimli bir yerde çıkmaz. Pek çok iş ilanında yaş aralığı belirtilir, bırakın 50’yi 40 yaş üstü doğrudan değerlendirme dışı tutulur. Türkiye’de 50 yaş üstü bir çalışanın çok üst düzey görevler haricinde bir iş bulup çalışma olasılığı yüzdesi neredeyse tek haneli rakamlarla ifade edilebilecek düzeyde.

Diğer kuşaklar açısından da durum pek parlak değil aslında. Yeni mezun olan kuşağı ele alalım. İşveren gene işsizliği bahane ederek, -elini güçlü görüp- işsizliğin kendine sunduğu tüm “fırsatlardan„ yararlanarak işe alacağı genci en ince detayına kadar sorguluyor, askere gidecekse/evlenecekse işe almamayı kendinde hak görüyor, gencin donanımına uygun olmayan ücretlerde çalıştırıyor vs.vs. Tüm bunlar verimi azaltmak için yapılabilecek en harika şeyler!! Kuşaklar ve yaş üzerinden yapılan her türlü kötüye kullanım, kaba tabiriyle ayrımcılık maalesef ki Türkiye’de iş dünyasının aşması gereken en büyük engellerden biri.

Ne yapılabilir? İş yerlerinde farklılıkların bir zenginlik olarak görüldüğü ortamlar yaratmak, yaratabilmek için adımlar atmak en ideali. Yaş, cinsiyet, politik/dünya görüşü, etnik köken, eğitim, uzmanlıklar, deneyim ve daha pek çok alanda ne kadar çeşitli çalışanlar bir arada huzur içinde çalışabiliyorsa iş yerleri o oranda zenginleşiyor. Bu zenginleşme her anlamda, altını çizelim :). Özgürlükçü yönetimler, empatinin yüksek olduğu yönetim anlayışları başarıyı beraberinde getiriyor. Yolumuz uzun, şimdiden yola çıkmak lazım. Devlete de iş düşüyor tabi bu konuda ama talep gene hem çalışanlardan hem işverenlerden gelmeli diye düşünüyorum. Önce değişmeyi istemek lazım.

Rapor oldukça sürükleyici. Daha başka konulara da değinilmiş. Onlara da belki başka yazılarda yer veririz.