Evet, başlığı yanlış okumadınız, bu yazımızda Facebook’u kullanmadan markanızı tanıtmanın yollarından bahsedeceğim:).

Facebook’un yavaş yavaş ve fakat emin adımlarla değiştirdiği algoritması nedeniyle, artık markalar paylaşımlarını kendi takipçilerine bile görünür kılmak için para ödemek durumunda kalıyor. Siz ne kadar ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz paylaşımlar yaparsanız yapın bu malum “algoritma” nedeniyle, paylaşımlarınızın izlenirliği bir süre sonra azalmaya başlıyor.

Facebook’ta geçirilen vakit, harcanan emek/para düşünüldüğünde şu önemli soruyu tüm markaların kendilerine sormalarında fayda var: “Verilen emeğin/paranın karşılığı alınıyor mu?”. (Sadece küçük ve orta ölçekli firmalar değil, çok büyük “kocaman” markalar da sorsalar bu soruyu kendilerine iyi ederler kanaatindeyim/özellikle bankaların “like” sayılarını arttırmak için harcadıkları parayı ve geri dönüş oranını ziyadesiyle merak ediyorum!.. Herneyse, bu başka bir yazı konusu olabilir, biz kaldığımız yerden devam edelim.)

Son zamanlarda özellikle küçük işletmelerin Facebook’u terk etmelerinde bir artış görülmüş.

Siz de markanız için Facebook’un geri dönüş oranını yeterli bulmuyorsanız, bu alanda çok da büyük bir emek/para harcamanız önerilmiyor. Bunun yerine alternatif kanalları tercih edebilirsiniz. İşte o alternatif kanallardan 3’ü:

1-     Marka Stratejinizi Online ve Offline Kanallarda Yapılandırın

Özellikle küçük işletmelerin büyümesinde sözlü iletişimin (word-of-mouth) yeri çok büyük. Bir markanın onu kullanan/seven insanlar yaratması her zaman, o markanın daha fazla kişiye ulaşmasından veya daha çok görünür olmasından daha büyük bir önem taşıyor.

Bu durumda markanız için etkili bir “aidiyet” dili yaratmakla işe başlamak en doğrusu. Yarattığınız bu dil ile online ve offline tüm mecralarda markanızı ifade etmek; ve bu dil aracılığı ile markanızı kullanan/seven müşterilerinizin deneyimlerini paylaşmalarını sağlamak, bir Facebook Page’i yaratmaktan daha geri dönüşü yüksek bir strateji olabilir.

Aidiyet yaratmak ve bunu marka iletişiminize dahil etmek konusunu uzun uzun düşünmek yararınıza. Hatta bu konuda araştırma bile yapabilirsiniz. Önemli olan memnun müşterilerinizi, deneyimlerini paylaşmak için cesaretlendirebilecek bir dil yaratmak…

Offline kanallarda “müşteri deneyimlerinizi” yazılı ve sözlü iletişimde kullanabilirsiniz. Online tarafta Facebook sayfanız olmasa bile, web sitenizde “Facebook’ta Paylaş” butonları yapabilirsiniz. “Gerçek” müşterileriniz deneyimlerini, beğenilerini Facebook’ta arkadaşları ile paylaşırlar ve büyük ihtimalle bu paylaşım markanızın Facebook sayfasında paylaştıklarınızdan çok daha inandırıcı olacaktır.

Online mecralarda sadık müşterilerinizin deneyimlerini paylaşabilmeleri için onları cesaretlendirmek bu adımdaki göreviniz. Bu paylaşımlar mutlaka ki Facebook üzerinden olmak zorunda değil; müşterilerinizi başka sitelerde, farklı sosyal medya mecralarında da paylaşımlar yapmaya teşvik edebilirsiniz.

2-     Web Sitenizi Aidiyet ve Katılımı Arttıracak Şekilde Yapılandırmaya Odaklanın

“Aidiyet” dediğimiz şeyi biraz daha açmak gerekirse, bu aslında bir “taraftar” dili. Size/markanıza ait, özel hissi veren, markanızla/hedef kitlenizle birebir örtüşen bir dil. Bu tür bir anlatım özgün içerik yaratmak konusunda da çok önemli bir adım… Yarattığınız bu aidiyet dilini markanızın tüm iletişim kanallarına dahil etmeniz gerekiyor.

Bu kanalların en önemlilerinden biri de web siteniz.

Web siteniz mutlaka sosyal bir görüntüsü olması gerekiyor. Yaşayan/sürekli aktif bir site olduğu hissini vermesi çok önemli. Web sitesi aslında sizin markanızın adeta vitrini… Şöyle düşünün, siz hiç tozlu/eski püskü/günlerdir aynı şeylerin durduğu izlenimi veren bir vitrine bakar mısınız? İşte web sitesi tam da böyle şey, sizin vitrininiz.

Peki web sitenizi nasıl daha sosyal/yaşayan bir yer haline getirebilirsiniz?

  • Web sitenizde ürününüzü/hizmetinizi kullanan müşterilerin fotoğrafları, pozitif müşteri deneyimleri mutlaka olmalı!
  • Web sitenizde mutlaka bir video-player olmalı. Bu videolar sadece reklam içerikli videolar olmayabilir, ürünün nasıl kullanıldığını anlatan videolar, bilgi amaçlı videolar ve daha başkaları… Mutlaka paylaşımı/katılımı arttıracaktır.
  • Anketler, yarışmalar, hikayelerin anlatıldığı mikro siteler, misafir bloglar vb. müşteri odaklı alternatifleri değerlendirebilirsiniz.

Tüm bunlarda amaç katılımı arttırmak. Ne kadar çok müşteriyi web sitenize getirir ve paylaşımı arttırırsanız o kadar yararınıza! Facebook sayfanız için harcayacağınız enerjiyi daha verimli ve geri dönüşü yüksek bir kanalda kullanacaksınız…  Böylelikle Facebook sayfanız olmadığı için endişelenmeye gerek kalmayabilir.

3-     Diğer Sosyal Medya Kanalları ile Etkileşime Geçmeyi Deneyin

Diğer sosyal medya kanalları ile bağlantınız var mı, bu kanallarda kaydınız/sayfalarınız var mı? Tabi bunu yaparken Facebook durumuna yeniden düşmemekte fayda var:). Ne kadar vakit harcıyorsunuz/geri dönüşü ne oluyor? Bu soruyu akılda tutmak kaydı ile Twitter, Pinterest, YouTube, Google+ gibi sosyal medya kanallarını deneyimleyin.

Foursquare destinasyonla ilgili bir ürününüz/hizmetiniz varsa etkili kullanılabilir. Tüm bu kanallarda öncelikli hedefiniz katılımı arttırmak olmalı.

Web siteniz için bir blog yazabilirsiniz! Blog ve özgün içerik çok yakın bir zamanda/hatta şimdiden Google’ın baş tacı, SEO çalışmalarınızı blog ile daha da güçlendirebilirsiniz.

Unutmayın tüm markaların olduğu gibi tüm iletişim kanallarının da alternatifleri vardır. Sadık müşteri yaratmanın yolu mutlaka ki Facebook’tan geçmiyor, Facebook olmadan da sadık müşteri yaratabilirsiniz.

Facebook markanızın yaşaması için mutlaka gerekli mi? Belki de alternatifleri denemenin tam zamanıdır.